Ebru sanatının ne zaman, nasıl ve nerede ortaya çıktığını kesin olarak söyleyebilmek mümkün değildir. Çok eski tarihli kitaplarda yan kağıdı olarak, yani cilt kapağı ile kitabı birbirine bağlayan kağıtlarda ebruya rastlıyoruz. Yine eski bir albümün (murakkanın) içindeki yazıların etrafında da pervazlara yapıştırılmış olarak ebru kağıtlarını görüyoruz.
Ebru sanatının ne zaman, nasıl ve nerede ortaya çıktığını kesin olarak söyleyebilmek mümkün değildir. Çok eski tarihli kitaplarda yan kağıdı olarak, yani cilt kapağı ile kitabı birbirine bağlayan kağıtlarda ebruya rastlıyoruz. Yine eski bir albümün (murakkanın) içindeki yazıların etrafında da pervazlara yapıştırılmış olarak ebru kağıtlarını görüyoruz.
Ancak bu eski kitapların yazıldıkları tarih bilinse bile zaman içinde birkaç kez tamir görmüş olduklarından kitap ile ebrunun eş zamanlı yapılmış olmalarından bahsedemiyoruz. Bu durumda sadece üzerinde yapıldığı tarih yazılı ve hat örneği bulunan ebrulu kağıtları vesika olarak kabul edebiliriz. Bu sebeple hafif ebru denilen ve üzerine yazı yazılması için yapılmış olan soluk renkli ebruların üzerinde yazılı tarihler önem taşır.
Üzerinde tarih taşıyan en eski ebrulu kağıt 1554 yılına ait bir Malik-i Deylemi yazısıdır Hafif ebru bu sanatta hemen varılabilecek bir merhale değildir. Bu aşamaya gelinceye kadar bir hayli zaman geçmesi gerekir. Dolayısıyla ebrunun ne zaman ortaya çıktığını bulmak için elimizdeki bilgilere dayanarak en azından 15.yy’a kadar inilebilir.
İsviçre’de yayınlanan Palette dergisinde (1969, no:30) yayınlanan Sayın Mehmed Ali Kağıtçı’ya ait bir makalede, üstünde 1447 tarihli bir yazının bulunduğu ebru kağıdının Topkapı Sarayı Müzesi’nde görüldüğünden bahsediliyorsa da, numarası verilmediği için bu belgeye ulaşılamamıştır.
Maalesef geleneksel Türk El Sanatlarından bahseden kitapların hiçbirinde ebru ile ilgili bilgilere rastlanamamakta, bu durumda ebrunun tarihi ile ilgili muammanın devam etmesine sebep olmaktadır. Sonuç olarak kütüphanelerde ebruculuk tarihine dair eski bir yazılı kaynak ele geçmedikçe bu muamma devam edeceğe benzemektedir.
Avrupa’da ebru hakkındaki yayınları da kapsayan “Buntpapier” (alacalı kağıt) isimli eserde ebrunun Türkistan’da ortaya çıktığından bahsedilmiştir. Ebru ustalarımız arasında söylenegelen rivayet de ebrunun gerçekten Buhara’da ortaya çıktığı yönündedir. Hatta Türkistan şamanlarının fal bakmayı seven bir toplum olduğu ve pek çok fal çeşidi içinde su üzerine boyaların atılmasıyla ve ortaya çıkan şekillerin yorumlanmasıyla bakılan bir fal çeşidinin ebruya ilk örnek teşkil ettiğinden bahsedilmektedir. Nitekim ebru tarihinde çok önemli bir yeri olan Sadık Efendi’de ebruyu Buhara’da iken öğrenmiş ve Üsküdar’da ki Özbekler teknesinde bu sanatı icra ederek kuşaktan kuşağa geçmesinin yolunu açmıştır.
Sonuç olarak ebrunun Buhara’da ortaya çıktığı, Büyük İpek Yolu ile İran üzerinden ebri ismini alarak Anadolu’ya geldiğinden bahsedebiliriz. Ebru sanatı önceleri başlı başına ana bir sanat dalı olarak kullanılmamış, ciltleme işlemlerinde yan kağıdı, hat ve teship çalışmalarında ise üzerinde çalışılan hafif ebrulu kağıt olarak kullanılmıştır. Ebru olgunluğa ileride de bahsedileceği gibi İstanbul’da, usta-çırak ilişkisi ile kavuşmuş ve başlı başına büyüleyici bir sanat dalı haline gelmiştir.